Anksiyete Nedir?
Çoğumuz; sınavda oturmak, iş görüşmesi yapmak, ilk randevuyu geçirmek, mali sıkıntılar yaşamak veya tıbbi bir test yaptırmak gibi stresli veya zorlayıcı durumlarla karşılaştığında zaman zaman kaygı hissedebiliyoruz. Bu kaygı, vücudun stresli uyaranlara verdiği doğal bir reaksiyonudur ve kişiyi harekete geçirme, daha çok çalışmasını sağlama, çok boyutlu düşünme gibi bazı faydalı yönlerini ortaya çıkması konusunda teşvik edebilir.
Ancak, kaygının günlük yaşamınızı ve ilişkilerinizi etkileyecek kadar şiddetli veya sürekli hale gelmesi, altında yatan bir zihinsel sağlık bozukluğunun belirtisi olabilir. Tedavi edilmediği ya da müdahale edilmediği durumlarda kontrol edilmesi zor olup, çok uzun süreler devam edebilir.
Anksiyete ile sıkça karıştırılan bir duygu olan korku, gerçek ya da algılanan bir tehdit karşısında ortaya çıkan duygusal bir tepki iken, anksiyete gelecekteki bir tehdidin beklentisidir. Bu iki durum birbirine yakın olsa da farklılıklar gösterir; korku genellikle savaş ya da kaç tepkisi için gerekli olan otonomik uyarılma artışlarıyla, anlık tehlike düşünceleriyle ve kaçma davranışlarıyla ilişkilidir. Anksiyete ise genellikle kas gerginliği, ajite olma hali ve gelecekteki tehlike için hazırlıklı olma haliyle, kaçınma davranışlarıyla daha fazla ilişkilidir. Bazen kaçınma davranışlarıyla korku veya anksiyete düzeyi kişiye azalıyormuş gibi hissettirebilir ancak bu uzun vadeli bir çözüm yaratmaz.
Anksiyete bozukluğu, bir döngü şeklinde açıklanabilir. Başlangıçta, kaygıyı tetikleyen olası “tehlike” kişinin algısında gerçekçi olasılığından daha büyük görünür. Bu tehlike, genellikle yalnızca zihinsel bir düşüncedir ve çoğu zaman karşılaşmadığımız ya da hiç karşılaşmayacağımız senaryolara takılmamıza yol açar. Bu düşünceler, giderek daha yoğun ve kalıcı bir kaygıyı oluşturur. Kişi, kaygıyı engellemeye çalışırken yaşamını kısıtlar, kaygıdan kaçınarak daha izole bir hayat sürmeye başlar. Ancak bu izolasyon, kaygıyı büyütür ve içsel bir kısır döngüye neden olur.
Kaygı, normalde stresli durumlarla başa çıkmaya yardımcı olsa da, bir bozukluk haline geldiğinde, kişi yaşamını sürdürmekte zorlanır. Bu durumda, profesyonel yardım almak önemli olabilir. Online terapi, kaygı bozukluğu ile başa çıkmada etkili bir yöntem olarak destek sağlayabilir.
Anksiyete Bozukluğu Belirtileri
Anksiyete bozukluğu belirtileri, bozukluğun türüne göre farklılık gösterebilir. Ayrıca belirtiler, kişiden kişiye ve duruma bağlı olarak değişkenlik de gösterebilir. Ancak genel olarak, anksiyete ile ilgili belirtiler birbirine benzer özellikler taşır. Anksiyete belirtileri üç ana başlık altında incelenebilir:
- Fiziksel Belirtiler
- Psikolojik Belirtiler
- Davranışsal Belirtiler
Anksiyetenin Psikolojik Belirtileri
Anksiyete bozukluğu, kişiyi günlük işlevlerden alıkoyar, sosyal, ailevi ve iş hayatını olumsuz etkiler. Kişi, kaygıyı tetikleyen durumlara karşı aşırı tepki verir ve duygusal denetimi kaybedebilir.
- Huzursuzluk veya gergin hissetme
- Kolayca yorulma
- Konsantrasyon güçlüğü veya zihnin boşalması
- Sinirlilik
- Uyku bozukluğu (uyumakta zorluk çekme, uykuyu sürdürme güçlüğü veya huzursuz, tatmin edici olmayan uyku)
Anksiyetenin Fiziksel Belirtileri
- Kalp çarpıntısı
- Eller ve ayaklarda uyuşma veya karıncalanma
- Mide bulantısı gibi sindirim sistemi sorunları
- Nefes darlığı ve hızlı nefes alıp verme (hiperventilasyon)
- Titreme
- Ağız kuruluğu
- Kaslarda gerilme
- Ellerinin aşırı terlemesi ya da soğuması
Anksiyetenin Davranışsal Belirtileri
- Kaçınma davranışları: Kaygıyı tetikleyen durum veya yerlerden kaçınma eğilimi, kişinin normal yaşamını sınırlayabilir. Örneğin, kalabalık yerlerden kaçınmak, sosyal etkinliklere katılmamak veya zorlayıcı iş görevlerinden uzak durmak gibi davranışlar.
- Artan güvence arayışı: Kişi, kaygısını yatıştırmak için sürekli olarak başkalarından onay veya güvence isteyebilir. Bu, kaygıyı geçici olarak hafifletebilir ama uzun vadede durumu daha da kötüleştirebilir.
- Fiziksel belirtileri rahatlatmak için sürekli hareket etme: Kişi, kaygıyı hafifletmek için devamlı olarak yer değiştirebilir, ellerini sallayabilir, ayağını yere vurabilir veya başka fiziksel hareketlerde bulunabilir.
Anksiyete Türleri
- Genel Anksiyete Bozukluğu (GAB)
- Sosyal Anksiyete Bozukluğu
- Panik Atak ve Belirtileri
- Diğer Anksiyete Bozukluğu Türleri
Genel Anksiyete Bozukluğu (GAB)
Anksiyete bozukluğunun en yaygın türü, genel anksiyete bozukluğu (GAB) olarak bilinir. Bu türde, kişi her zaman endişeli hisseder ve kaygı, günlük yaşamın her alanına yayılır. Birden fazla konuda aşırı kaygı ve endişe ile karakterizedir. Bu kaygıların şiddeti, süresi ve sıklığı, beklenen olayın gerçek olasılığı ile orantısızdır. Kişi, kaygıyı kontrol etmekte ve dikkati günlük görevlerden alıkoyan kaygılı düşüncelerle başa çıkmakta zorlanır. Genel Anksiyete Bozukluğu, günlük yaşamda rutin endişeleri bile aşırı hale getirir ve sıkça fiziksel belirtilerle (huzursuzluk, kas gerginliği, uyku sorunları) birlikte görülür. Bu durumdaki bir kişinin en çok söylediği şeylerden biri “sürekli diken üstündeyim”, “elimde değil sürekli kafamda kuruyorum” gibi söylemlerdir.
Risk Faktörleri:
- Mizaçsal: Davranışsal engellenme, negatif duygusal tepkiler (nevrotizm) ve tehditlere dikkat verme gibi faktörler GAB ile ilişkilidir.
- Çevresel: Çocukluk dönemi zorlukları ve aşırı koruyucu ebeveynlik GAB ile bağlantılıdır.
- Genetik ve Fizyolojik: GAB’nin genetik bir bileşeni vardır; bu risk faktörleri depresyon ve diğer anksiyete bozukluklarıyla da paylaşılmaktadır.
Sosyal Anksiyete Bozukluğu
Sosyal anksiyete bozukluğu, bireyin başkaları tarafından olası bir gözlemiyle karşılaşabileceği sosyal durumlara karşı belirgin bir korku veya kaygı duyması ile karakterizedir. Bu durumlar, sosyal etkileşimler (örneğin, bir konuşma yapmak, tanımadık insanlarla tanışmak), gözlemlenme (örneğin, yemek yemek veya içmek) ve başkalarının önünde performans sergileme (örneğin, bir konuşma yapmak) gibi çeşitli örnekleri içerir.
Birey, başkaları tarafından olumsuz bir şekilde değerlendirileceği korkusunu taşır. Bu, utanç veya sıkılma hissi yaratabilir ve reddedilme ya da başkalarını kırma endişesiyle ilişkilidir. Sosyal durumlar, neredeyse her zaman korku ya da kaygı uyandırır. Bu sosyal durumlardan, yoğun kaygı ya da korku ile ya kaçınılır ya da zorla katılım sağlanır. Bireyin hissettiği korku veya kaygı, sosyal durumun gerçek tehdidiyle ve toplumun kültürel bağlamıyla orantısızdır.
Temel özellik, başkaları tarafından gözlemlenme ve olumsuz değerlendirilme korkusudur. Birey, kendini zayıf, aptal, sıkıcı veya korkutucu olarak değerlendirilmekten endişe eder. Ayrıca kaygı belirtileri gösterme (örneğin, titreme, terleme, kızarma) ve bu durumların olumsuz değerlendirilmesine yol açma korkusu da yaygındır. Kişinin dikkati kendisinin üzerinde ve kendisinin sosyal ortamlarda nasıl göründüğüyle ilgili ‘imge’ye yöneliktir.
Sosyal anksiyete yaşayan kişiler genellikle içe kapanık algılanabilir ve başkalarına kendilerini açmakta zorlanırlar. Bu kişiler, sosyal temas gerektirmeyen işlerde çalışmayı tercih edebilirler.
Risk Faktörleri:
- Mizaçsal: Davranışsal engellenme, olumsuz değerlendirilme korkusu, yüksek negatif duygusallık (nevrotizm) ve düşük dışadönüklük sosyal anksiyete bozukluğuyla ilişkilidir.
- Çevresel: Olumsuz sosyal deneyimler, çocukluk döneminde akran zorbalığı, kötü muamele veya olumsuz yaşam koşulları sosyal anksiyete riskini artırır. Ayrıca, kolektivist kültürlerde sosyal kaygıyı tetikleyen kültürel normlar etkili olabilir.
- Genetik ve Fizyolojik: Sosyal anksiyete bozukluğu genetik bir bileşene sahiptir. Özellikle davranışsal engellenmeye yatkınlık genetik olarak güçlü bir şekilde etkilenir. Bu genetik eğilimler, ebeveynlerin sosyal kaygılı davranışlarını model alarak da pekişebilir. Ailede sosyal anksiyete öyküsü bulunan bireylerde risk 2 ila 6 kat artmaktadır.
Panik Atak ve Belirtileri
Panik bozukluk, bireyin beklenmedik panik ataklar yaşadığı ve bu atakların olası tekrarına dair sürekli bir endişe duyduğu bir rahatsızlıktır. Ataklar sırasında hem fiziksel hem de zihinsel belirtiler yoğun bir şekilde yaşanabilir. Ataklarla ilgili olarak davranışlarda belirgin ve uyumsuz değişiklikler yapma (panik atakları önlemek için egzersizden ya da tanıdık olmayan ortamlardan kaçınma gibi) sıklıkla görülür. Panik bozukluğu olan bireyler, bu atakların tekrarını önlemek için günlük yaşamlarında kaçınma davranışları geliştirebilir. Bu durum, sosyal ve işlevsel alanlarda önemli ölçüde rahatsızlık yaratabilir.
Panik Atak Belirtileri:
Panik atak, birkaç dakika içinde zirveye ulaşan yoğun korku ya da rahatsızlık hissinin ani bir dalgasıdır. Atak sırasında 13 belirti arasından en az dört tanesi yaşanır. Örneğin;
- kalp çarpıntısı,
- nefes darlığı,
- baş dönmesi
- ölüm korkusu
gibi belirtiler panik atağın tipik semptomlarıdır.
Beklenmedik ve Beklenen Ataklar:
- Beklenmedik Panik Ataklar: Hiçbir açık tetikleyici olmaksızın, örneğin kişi dinlenirken ya da uyurken gerçekleşebilir.
- Beklenen Panik Ataklar: Belirli bir durum ya da tetikleyiciye bağlı olarak ortaya çıkar.
Her iki tür atak da panik bozukluğun bir parçası olabilir. Ancak tanı koyulması için en az bir beklenmedik panik atağın yaşanmış olması gerekir.
Risk Faktörleri:
Panik bozukluğun gelişiminde hem genetik hem de çevresel faktörler önemli rol oynar:
- Mizaçsal: Olumsuz duygulara yatkınlık, anksiyete hassasiyeti ve zarar görme korkusu.
- Çevresel: Çocuklukta yaşanan travmalar, ebeveyn korumacılığı, ekonomik zorluklar ve stresli yaşam olayları.
- Genetik ve Fizyolojik: Ailede anksiyete, depresyon ya da bipolar bozukluk öyküsünün bulunması. Solunum hassasiyeti ve astım gibi durumlar panik bozukluk riskini artırabilir.
Diğer Anksiyete Bozukluğu Türleri
- Ayrılma Kaygısı Bozukluğu: Bireyin bağlandığı bir kişiden ayrılma durumunda aşırı kaygı yaşamasıyla karakterizedir. Bu bozukluk özellikle çocuklarda yaygındır, ancak yetişkinlerde de görülebilir. Ayrılma sırasında yoğun korku, panik, huzursuzluk ve fiziksel belirtiler (örneğin mide bulantısı veya baş ağrısı) ortaya çıkabilir. Günlük aktiviteleri ve sosyal ilişkileri etkileyebilecek bu durum, terapi ve uygun destekle yönetilebilir.
- Seçici Konuşmazlık: Kişinin belirli sosyal ortamlarda (örneğin okul gibi) konuşmaması ancak diğer ortamlarda konuşabilmesi durumudur. Bu konuşmama hali, kişinin akademik veya mesleki başarılarını ciddi şekilde etkiler ve normal sosyal iletişimini engeller.
- Özgül Fobi: Belirli nesnelere veya durumlara karşı sürekli bir korku, kaygı veya kaçınma durumudur. Bu korku, genellikle gerçek riskle orantısızdır ve fobik duruma hemen tepki olarak ortaya çıkar. Özgül fobiler; hayvanlar, doğal ortam, kan-enjeksiyon-yaralanma, durumlar veya diğer kategoriler olarak sınıflandırılabilir.
- Agorafobi: Bireyin kamuya açık alanlar, açık alanlar, kapalı yerler, sıra beklemek, kalabalık içinde olmak veya evden tek başına çıkmak gibi çeşitli durumlarda yoğun korku ve kaygı yaşamasıdır. Kişi, bu durumların kaçmanın zor olabileceği ya da yardım alınamayacağı düşüncesiyle daha da korkutucu hale geldiğini hisseder. Bu tür ortamlar genellikle kaçınılır veya bir refakatçi ile katlanılır.
- Madde/Kullanım İlişkili Anksiyete Bozukluğu: Bu bozukluk, bir maddenin veya ilacın kullanımı, intoksikasyonu ya da yoksunluğu sonucunda ortaya çıkan kaygı belirtilerini içerir.
- Başka Bir Tıbbi Duruma Bağlı Anksiyete Bozukluğu: Bu durumda, kaygı belirtileri başka bir tıbbi durumun fizyolojik etkilerinden kaynaklanır. Örneğin, hormon bozuklukları ya da nörolojik hastalıklar bu tür kaygıya neden olabilir.
Anksiyete Neden Olur?
Anksiyete bozukluklarının tam olarak neden ortaya çıktığı bilinmese de, çeşitli biyolojik, çevresel ve psikolojik faktörlerin bir araya gelerek bu durumu tetiklediği düşünülmektedir. Anksiyete için bazı faktörler:
- Yaşam Deneyimleri ve Çevresel Faktörler
- Genetik ve Aile Öyküsü
- Biyolojik ve Fizyolojik Etkenler
- Kişilik Özellikleri
Çocukluk, ergenlik veya erken yetişkinlik dönemlerinde başlayan bu bozukluk, hem genetik hem de yaşam deneyimleriyle ilişkilendirilmektedir.
- Yaşam Deneyimleri ve Çevresel Faktörler
- Çocukluk döneminde yaşanan travmalar (kaygı dolu bir ortamda büyüme, kayıp yaşama, ihmal veya istismar gibi).
- Stresli veya zorlayıcı yaşam koşulları (maddi zorluklar, ayrılıklar, iş kaybı, evsizlik).
- Güvensiz bağlanma stilleri ve ayrılık korkusu gibi psikolojik süreçler.
- Genetik ve Aile Öyküsü
- Ailede anksiyete bozukluğu veya diğer psikolojik sorunların olması, bireyin bu bozukluğu geliştirme riskini artırabilir.
- Bağımlılık öyküsü olan bir yakın akrabanın varlığı, kaygı bozuklukları için bir risk faktörü olabilir.
- Biyolojik ve Fizyolojik Etkenler
- Beyin kimyası: Uzun süreli veya şiddetli stres, beynin kimyasal dengesini değiştirebilir ve bu durum anksiyetenin ortaya çıkmasına neden olabilir.
- Tıbbi durumlar: Tiroid sorunları, kalp hastalıkları, diyabet ve kronik ağrı gibi fiziksel sağlık problemleri kaygıyı artırabilir.
- Kafein, uyarıcı maddeler veya bazı ilaçlar kaygı düzeylerini olumsuz etkileyebilir.
- Kişilik Özellikleri
- İçedönük veya yüksek düzeyde duygu yoğunluğu (nörotisizm) yaşayan bireylerin, anksiyete geliştirme olasılığı daha yüksektir.
Anksiyete bozukluğu, diğer psikolojik hastalıklar gibi tek bir nedene bağlanamayacak kadar karmaşık bir yapıya sahiptir. Beyin kimyasındaki değişiklikler, genetik yatkınlık, kişisel deneyimler ve çevresel etkiler, bu bozukluğun gelişiminde rol oynayan başlıca unsurlardır. Ancak erken tanı ve uygun tedavi yöntemleri ile bu bozuklukla başa çıkmak mümkündür.
Anksiyete Tedavi Yöntemleri
Kaygı bozukluğu için tek bir çözüm yolu bulunmamaktadır. Çünkü bu durum, kişisel özellikler, yaşanan olaylar ve bireyin biyolojik yapısına göre farklılık gösterebilir. Bu yüzden, anksiyetenin tedavi edilmesi ve belirtilerinin kontrol altına alınması için uzman desteği almak oldukça önemlidir.
Terapi Yöntemleri ile Anksiyete Tedavisi
Psikoterapi, anksiyete bozukluğu tedavisinde en etkili yaklaşımlardan biridir. Terapi, bireyin kaygı durumunu anlamasına, tetikleyicilerini tanımasına ve bu durumlara karşı yeni baş etme yolları geliştirmesine yardımcı olur.
Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT): En yaygın kullanılan terapilerden biri olan BDT, bireyin kaygıya neden olan olumsuz düşünce kalıplarını ve irrasyonel inançlarını fark etmesini sağlar. Daha sonra bu düşünceler, gerçekçi ve olumlu yaklaşımlarla değiştirilir. Ayrıca BDT, bireye stres ve kaygıyla başa çıkma becerileri kazandırır. Bu ekole göre anksiyete tehditin gerçekleşme olasılığını abartırken bu tehditle başa çıkma yetisini olduğundan az algılanmasıyla özetlenebilir. Başa çıkabilmek için kullanılan öz kaynaklarını küçümsenmesi ve potansiyel olarak rahatsız edici olaylarla ilgili kontrol edilemezlik ve başa çıkamazlık atfedilen bir durumdur.
Maruz Bırakma Terapisi: Özellikle fobiler, sosyal kaygı ve travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) tedavisinde kullanılan bu yöntem, bireyi kademeli olarak kaygı yaratan durumlara maruz bırakarak, bu korkularla yüzleşmesini sağlar. Terapist rehberliğinde uygulanan rahatlama ve farkındalık teknikleri, kaygıyı yönetmede destek olur.
Diyalektik Davranış Terapisi (DBT): DBT, özellikle yoğun duygusal dalgalanmalar yaşayan bireyler için geliştirilmiş bir yöntemdir. Mindfulness, duygu düzenleme, kişilerarası etkinlik ve sıkıntıya dayanıklılık gibi beceriler öğretilir.
Kabul ve Kararlılık Terapisi (ACT): Bu yaklaşım, bireyin düşünce ve duygularını bastırmak yerine, onları kabul ederek yaşam değerlerine uygun davranışlar geliştirmesini teşvik eder. ACT, özellikle genel kaygı bozukluğu ve depresyon tedavisinde etkili bir yöntemdir. Medikal Tedavi ve İlaçlar Bazı durumlarda ilaç tedavisi, terapiye destek olarak kullanılabilir. Yaygın olarak kullanılan ilaç türleri şunlardır:
Yaşam Tarzı Değişiklikleri ve Başa Çıkma Stratejileri
- Düzenli egzersiz yapmak. Araştırmalar, egzersizin kaygı belirtilerini önemli ölçüde azalttığını göstermektedir.
- Kafein ve diğer uyarıcı maddelerden uzak durmak.
- Yeterli uyku almak ve düzenli bir uyku rutini oluşturmak.
- Derin nefes alma, yoga veya kas gevşetme egzersizleri gibi stres yönetimi tekniklerini uygulamak.
Anksiyete bozukluğu tedavisi kişiye özeldir ve süreç sabır gerektirir. Terapi, ilaç tedavisi veya yaşam tarzı değişiklikleri gibi farklı yöntemlerin bir kombinasyonu, bireyin kaygıyı yönetmesine yardımcı olabilir. Bu nedenle, bir ruh sağlığı uzmanından destek almak, bu sürecin en önemli adımıdır. Doğru yaklaşımla anksiyete yönetilebilir ve daha kaliteli bir yaşam mümkün hale gelir.
“İnsanlar iç güdüleriyle hareket eden hayvanlardan farklı olarak özgür seçim yapma şansına sahiptir. Bu hem hoş hem korkutucu bir durumdur” (Kierkegaard, 1985)
Kendi kaygınızı araştırıp anlayabilmek için şu soruları cevaplayabilirsiniz:
- Anksiyetenizi tetikleyen üç şey nedir?
- Kaygı düzeyinizin yüksek olduğunu fark ettiğinizde fiziksel deneyimleriniz neler oluyor?
- Kaygılı olduğunuzda hangi düşünceler zihninizden geçiyor oluyor?